İnsanın takıntılı bir şekilde üzerinde düşündüğü, konuştuğu, anlamaya ve anlatmaya çalıştığı aşk gibi başka bir duygu daha var mıdır bilemiyorum? İnsana ait bütün duyguları içinde toplayan, ne zaman hangi yüzünü göstereceğine dair ipucu bırakmayan bir ikinci duygu?

İnsan en az ölüme aradığı çare kadar aşkı bulmanın ve korumanın yolları üzerine de mesai harcamıştır eminim. Bugün gelinen noktada çok şanslı bir azınlık dışında bunu başarabilen var mıdır, hadi bulan buldu ama koruyabildi mi gerçekten merak ediyorum?

Gerek meslek icabı, gerek kişisel ilgimden ötürü aşk bilmecesi benim de ömrümün büyük kısmında zihnimi kurcalamıştır. Kimi zaman sadece bir efsane olmalı diye düşündüm, kimi zaman ise hayatın tek gerçeği. Aşk mı bizim içimizde biz mi aşkın karar veremedim? İnsan aşksız, aşk insansız yaşayabilir mi bilemedim? Bazen hepsi de mümkün bu seçeneklerin gibi hissettim, bazen de cevabın kıyısında bile gezinemediğimi.

Dünyada bazı kavramlar vardır, ne olduğu hakkında üç aşağı beş yukarı bir fikir sahibi olabildiğimiz ancak tam olarak anlamını ve kapsamını ne yaparsak yapalım anlayamayacağımız. Yaradan böyle bir kavramdır mesela; kader, yaşam, ölüm böyle kavramlardır. İnsanlığımızın sınırı idrakimizin sınırıdır. Bu bedende, bu dünyada, belli kurallarla varolma zorunluluğumuzdan ötürü hiçbirini büyük ihtimale asla tam anlamıyla algılayamayacağız. Aşk, insanlığın ağzına çalınmış ama kaynağı asla açıklanmamış, tanrılara ait bir parmak baldır işte tam da bu sebepten. Tadını aldık, biliyoruz. Ama o kadar azdı ki miktarı, o eşsiz lezzetin, keyfin, kendini verme, kendinden geçme halinin devamını istiyoruz. Kendimizden, bedenimizden, zihnimizden kurtulmaya belki bu özlem. Sınırlarımızdan dışarı çıkıp sonsuzlukla buluşmaya. Aşk da o büyük devasa kapının nerede olduğunu bulamadığımız anahtarı! Bazen yolun bazense hedefin ta kendisi. Gerçek bir, her şeyle ve herkesle, kendimizi kaybetmeden bir olabilme ve hep beraber yeni bir varlığa dönüşebilme erdemi belki de.

Sonuçta halen  kısaca anlatmayı, üç kelimeyle tanımlamayı başaramadığımıza, ne olduğu ve nasıl olduğu konusunda fikir birliğine varamadığımıza göre kafalar daha uzun müddet aşkın, matematiği, fiziği, kimyası, biyolojisi, metafiziği, psikolojisi ve felsefesi ile karışacak gibi görünüyor. İçinden çıkamadığımız ve içimizden çıkaramadığımız bu kavramdan öğreneceklerimiz evrenin sırrının formülü bence. Ancak dünya okulunu bitirmek ve mezun olabilmek için bizi yaratan ve bizim yarattığımız aşka daha yakından ve korkmadan bakmamız gerekecek belli ki.

İnsanın insana, insanın doğaya, insanın kendine bakışındaki en vazgeçilmez bu duygunun rehberliğinde ilk kabul etmemiz gereken aşkın kuralsızlığı olsa gerek. Amacı da kurallar ve sınırlar üstü olmak zaten. Ufkumuzu, ruhumuzu, kalbimizi bilinmeyene ve tahmin edilemeyene açmak. Basmakalıp reçeteler ve sözlüklere yazılı tanımlar bizi aşkın dışına atmaktan, kendimizi çerçevelere sığdırmaya çalışmaktan başka işe yaramamış o sebepten.

Ne kadar inkar etse, istemiyorum,  korkmuyorum, aramıyorum, özlemiyorum  dese de aşkla atan bir kalbin sesini mekanik çarpıntılara tercih etmiş insanlık her zaman. Yanmasına çok yanmış canı, gözü korkmuş, kaçmaya, saklanmaya, yok saymaya çalışmış ama ne yapsa bu baştan çıkarıcı, aykırı hissin güçlü hipnozundan kendini kurtaramamış. Yeniden yeniden defalarca düşmüş aşkın tuzağına ve defalarca tanık olmuş,  gittiğinde ardında bıraktığı kara deliğin her şeyi yutmasına.

Aşkı bulma ve ona ömrü boyunca sahip olma en büyük hırsı olmuş insanın. En büyük savaşlar, en büyük mücadele ve davalar aşk üzerine yaşanmış bu gezegende ve nefes alan herkes en az bir kere geçmiş onun alevli çemberinden. Acısı arttıkça arzulamış, yandıkça daha hızlı uçmuş ateşe ademoğlu. Ömrünün bir deminde her ölümlü, cesareti izin verdiğince aşktan payını almış.

Peki ya sürdürebilmiş mi? Aşk sürdürülebilir, devamlı bir huşu halinde yaşanabilir mi? Aşk tüm engelleri aşar, günah ve sevaplarımızla birbirimizi aynı çatı altında tutabilir mi? Yılmaz, yorulmaz, tükenmez, değişmez mi? Eğer sadece bir duygu gibi ele alırsak bu kavramı, sonludur. Tüm duygular gibi geçicidir. Tek başına varlığını sürdüremez. Aşkımızı besleyecek düşünce ve eylemleri tekrar etmez, duygumuzu özenle yenilemezsek  devam etmez. İnsandan bağımsız, kendi kendine gelişip büyümez. Aşk var olmak için bence insana muhtaç değildir. O evrenin yapı taşıdır ve mutlaktır benim fikrime göre. Ama eğer insan onsan sebeplenmek ve o sonsuz enerjiyi anlık bile olsa hissedebilmek niyetindeyse bedelini de ödemeye hazır olmalıdır.

Çaba, özveri, dürüstlük, netlik, bağışlayıcılık, anlayış, şefkat,  kararlılık, cesaret ve güç kullanmadan, kendinizin en iyi halini amaçlamadan içinizdeki aşk kaynaklarını tam potansiyeline ulaştıramazsınız. Kendinizi feda etmeyi göze almadan gerçek varlığınıza ulaşamazsınız. Farazi sınırlarınızı zorlamadan esas şeklinizi bulamazsınız ve aşka cesaret etmeden onu hayatınızda daimi kılamazsınız.

Aşk defalarca yenilme ve yılmadan yine deneme halidir. Ona tam bir adanmışlık göstermezseniz o da o yakıcı ve ehlileşmemiş duyguyu en güçlü haliyle size teslim etmeyi aklından bile geçirmez. Aşka niyetliyseniz başta egonuzu feda edeceksiniz. Gözü karadır, bedeli en az kendi kadardır. Ucuza gitmez ve kolay yollardan asla geçmez. Sadece esintisi değil tüm varlığı hayatınızı sarsın istiyorsanız o fırtınalı denize yelkenlerinizi açarak çıkacaksınız. Korkmadan kucakladığınızı gördüğünde, yelkenlerinizin ve geminizin ondan daha önemli olmadığını ispat ettiğinizde, bundan böyle eskisi gibi olmayacağınızı temin ettiğinizde aşk size gelir ve sizi sonsuza dek dönüştürür. Artık siz ona ait olduğunuz kadar o da size aittir ve hayat sizin için sadece aşkla ve aşk içindir.

Dimdik durun aşkla karşılaştığınızda, tüm kusur ve çirkinliklerinizle, korku ve cehaletinizle, eksik ve fazlalıklarınızla, kaçmadan, gözlerinizi kapamadan, nefesinizi tutmadan durun. Ta gözlerinin içine bakar ve o ölümlü yüreğinizi ortaya koyarsanız cesaretinize hayran kalacaktır ve size ederinizden çok daha fazlasını büyük bir bonkörlükle sunacaktır. İşte bahar bu güzel duygulara fırsat tanımak için bir kere daha kapınızda. Doğanın ritmine teslim olun! Aşkla!

Guest Dergisi – Mart 2013